Kuyder

Kur'an Kursu Yıllarım-2

20-06-2014   00:00:32

      1973- 1974 öğretim yılı başlamıştı. Biz de Mazı köyündeki çobanlık süremiz bitti köye döndük.  Bütün tarla işleri bittiği için köyde arkadaşlarımla ve mahalledeki büyük ve küçüklerim ile "Simecik", "Vıcıt" ve Setenin önünde "sasılı top" oynuyoruz. Evde de boş durmuyordum. Koyunlara saman veriyorum. Ahırı süpürüyorum. İneğe ve eşşeğe su veriyordum. Fakat aklımda ve  fikrimde okuma özlemini bir türlü atamıyordum. Babamdan biraz harçlık alarak Nevşehir'de özel bir yurtta kalan arkadaşlarımı ziyarete gittim. Yurtta kalan Hayri -Ömer Çetinkaya kardeşler, Nurettin Karasu, Cemal Yılmaz ve Huseyin Karasu kalıyorlardı. Onların yanında bir gün bir gece kaldım köye döndüm.

           Derinkuyu'ya yeni Kur'an Kursu açılmış. Hocası da, daha önce imam iken motorsiklet kazası geçirmiş ve bu nedenle imamlık yapmakta zorlanacağı için, Kur'an Kursuna hoca tayin etmişler. Aslen Kurugöllü olan ve üç kardeşi bizim köyde imamlık yapan Mahmut hoca. 1973'ün Kasım ayı sonlarında Derinkuyu Kur'an Kursuna yatılı olarak kayıt yapıp yerleştik. Daha önceden Kur'an okumayı bildiğim için Mahmut hoca beni hafızlığa başlattı.

       Derinkuyu Kur'an Kursu, Niğde yolu üzerinde Mimar ve eski Derinkuyu belediye Başkanlığı da yapmış olan Hakkı Atamol'un yaptırdığı sivri Minareli caminin yanında yapılmış yeni bir bina idi. Benden önce Gösterli köyünden, Hasan ve İsmail adında iki arkadaş daha kayıt yaptırmış, onlarda hafızlık çalışıyorlardı. Hasan abi bizden  bayağı büyüktü. Hafızlığı bayağı ileri idi. Belli ki o da başka kurslardan gelmiş. İsmail ile aynı emsal idik. Hasan abi büyüklüğünü kullanarak soba yakma ve yemek işleri bize yaptırıyordu.

         Derinkuyu'nun içinden de on iki kız ile üç de erkek örenci vardı.( face de toplu resmimiz var). Kızlardan biri şimdi Yaşar Demir'in hanımı (Bartın m.eğitim müdürü). Erkeklerden Nurettin, Yakup (Garip ahmet'in oğlu, bakkalları vardı) ve Mehmet adında arkadaşlardı. O zamanlar Derinkuyu'da dine uzak duran ve sol görüş dediğimiz bir kitle hakimdi. Türkiye'nin nufusa göre en çok bira tüketilen bir yerdi.  Tabii biz bunları Mahmut hocadan öğreniyoruz veya anlatılanlardan biliyoruz.

             Mahmut hoca, Motorsikletine iki oğlunu da bindirerek Nevşehir istikametinden gelirken göble deresinde şarampole yuvarlanmışlar. Çocuklarının öldüğünü düşünerek çok korkmuş ve psikolojisi bayağı bozuktu. Her gün sabah derste kaza olayını anlatır,üzülür ağlardı.  Hanımı da herhalde avare biriydi ki, bakımsız bir hali vardı. Biz hafızlık derslerimizi yataklarımızın üzerinde veriyorduk. Sonra sınıfa geçip diğer arkadaşlarla ilmihal, akaid ve siyer dersleri okuyoruz. Üç saat sabah üç saatte öğleden sonra olmak üzere altı saat ders görüyorduk. Bu arada Derinkuyu'da belediye seçimleri oluyordu. Biz bir şey anlamıyorduk ama seyrediyorduk. Seçimlerin sonucunu bizim kursa komşu CHP'li Sadi kazandı.

          Kış günleri bitti, Bahar mevsimi bütün güzelliği ile kursun etrafını sardı. Çiçekler ve otların kokusu artık iç dünyamıza hitap ediyorlardı. Bu doğanın güzelliği içinde teneffüse çıkıp oynarken kızın birinin sevgisi içime düştü. Kimseye çaktırmadan köşe bucak onu takip ediyorum. Henüz on üç yaşındayım ama böyle bir sevgi gönlüme düştü. Şimdiki gibi psikolog da yok ki gidip sorasın, bu yaşta niçin bir kızı sevme derdine düştüm. Tabi ki, insanın sevdiği kendisine çok güzel görünüyor. Bir taraftan da duyulmasından korkuyorum. Ama birilerine de içimi dökmek istiyorum. Bazen içim sıkılıyor adeta kara sevda dedikleri haller oluşmaya başladı.

         İsmail hem emsalim hemde arkadaşım, ona durumu açmak için musait ortam arıyorum. Hasan abinin Mahmut hocaya söylemesinden korkuyorum. Hasan abinin olmadığı bir anda İsmail'e durumu anlattım. "Hangi kız" dedi. Bende ismini söyleyince İsmail üzerime yürüdü ve birbirimize girdik. "O kızı ben seviyorum sen sevemezsin" dedi. Kurs da her ikimizin de huzuru kaçtı. İstisnasız her gün kavga ediyorduk. İkimiz de inada bindik. Halbuki kızın hiç haberi yok. Hoca niye kavga ettiğimizi soruyor biz başka şeyleri bahane ediyoruz. Kurs da huzurumuzun olmadığı ailelere de bildirilmiş, bir gün Rahmetli babam beni götürmeye geldi. Mahmut hoca vermek istememiş.  İstanbul'a göndereceğini söyleyince, yakında kurs bitirme imtihanları var, sınava girsin belgesini alsın öyle ayrılsın demiş. Babam da kabul etmiş. Sınava girdim. Kazandı belgesini aldım. Köyün minibüsüne de yatağı yorganı sardık. Derinkuyu Kur'an kursuna da elveda çekerek, yenilmiş bir güreşçi gibi bir kez daha köyün yolunu tutuyordum.

        1974 Yılının Haziran sonlarıydı. Mecid dayım (Mehmet Karasu), babama benimle ilgili (demek ki daha önce konuşmuşlar) Arap camii Kur'an kursuna kayıt yaptıracağını, yakında oğlu İsmail'in askerlik sülüsünü almak için köye geleceğini, tekrar İstanbul'a dönerken beni de götüreceğini haber veriyor.

           İsmail (karasu) abi köye geldi. Dönüşe iki bilet almış. Haftaya İstanbul'a yolculuğumuz başlıyor ona göre hazırlığınızı yapın diye anneme ve babama söyledi. İstanbul'a gideceğim için hem seviniyorum hem de köyden, anadan, babadan,kardeşlerden koyundan, kuzudan ve dahi arkadaşlardan, yalın ayak koşturduğum sokaklardan ayrılacağım için de üzülüyordum. Gün geldi çattı ve Nevşehir'den otobüsteki numaralı koltuklarımıza oturduk. Ben camdan tarafa, İsmail abide koridor tarafa oturdu. Otobüs hareket eder etmez İsmail abi uyudu. Ben hep camdan dışarıyı seyrediyorum. Yolun kenarında otluk yer görünce koyun kuzu aklıma geliyor. Ah diyorum koyunları buralarda otlatsaydım diye düşünürken, uzaktan gördüğüm bir köy yada büyük yerleşim yeri dikkatimi çekiyor hemen İsmail abiyi dürtüklüyorum "abi bura nire" diyorum. İsmail abi kızıyor. "Beni uyandırma" diyor ama ilgimi çeken bir yer görürsem hemen yine dürtüklüyorum "abi bura nire" diyorum. Yine kızıyor. Kendi kendine söyleniyor. Ama beni her gördüğüm şey dikkatimi çekiyor ve uyandırıp soruyorum. Akşam vakti yaklaşmıştı. Düzce'de yol kenarında indik. Çalı çırpının içinden Kerem Yılmaz'ın evine misafir olduk. Kendi aralarında askerlikle ilgili şeyler konuştular, gülüştüler. Gece Kerem abinin evinde misafir olarak sabaha kavuştuk. Kahvaltımızı yaptık. Yola koyulduk. Öğle saatlerinde İstanbul'a geldik. Boğaz köprüsü henüz yoktu. Araba vapuruyla Avrupa yakasına geçtik ve Karaköy'deki dayımların bekar kaldığı tahtalı binaya geldik. Artık İstanbul'da idim.

 

İlhan POYRAZ

08,06,2014

Pendik

Yandex.Metrica